Once upon a time there was a poor widow who lived in a little cottage with her only son Jack.
Jack was a giddy, thoughtless boy, but very kind-hearted and affectionate. There had been a hard winter, and after it the poor womanhad suffered from fever and ague. Jack did no work as yet, and by degrees they grew dreadfully poor. The widow saw that there was no means of keeping Jack and herself from starvation but by selling her cow; so one morning she said to her son : “I am too weak to go myself, Jack; so you must take the cow to market for me, and sell her.”
[ Bir zamanlar, tek oğlu Jack ile küçük bir kulübede yaşayan fakir bir dul kadın varmış.
Jack başına buyruk , düşüncesiz bir çocuktu ama çok iyi kalpli ve sevecendi. Sert bir kış geçirmişler, ardından zavallı kadın ateş ve sıtma hastalığına yakalanmıştı. Jack henüz çalışmıyordu ve yavaş yavaş korkunç derecede fakirleştiler. Dul kadın, Jack’i ve kendisini açlıktan kurtarmak için ineğini satmaktan başka çare olmadığını gördü; Bu yüzden bir sabah oğluna şöyle dedi: “Ben yürüyemeyecek kadar zayıfım Jack; bu yüzden ineği benim için pazara götürüp onu satmalısın.”]
“Never mind, mother,” said Jack. “We must sell Milky White. Trust me to make a good bargain,” and away he went to the market.
For some time he went along very sadly, but after a little he quite recovered his spirits. As he was leading the cow by the halter, he went whistling along until he met a butcher.
[ “Boş ver anne,” dedi Jack. “Sütlü ,beyaz olanı satmalıyız. İyi bir pazarlık yapacağıma güven dedi ,” ve pazara gitti. Bir süre çok üzgün bir şekilde gitti, ama kısa bir süre sonra morali tamamen düzeldi. İneği yularından tutarken, bir kasapla karşılaşana kadar ıslık çalarak ilerledi.]
” Grood-morning,” said the butcher.
” Grood-morning, sir,” answered Jack.
” Where are you going ?” said the butcher.
“I am going to market to sell the cow.”
“It’s lucky I met you,” said the butcher. “You may save yourself the trouble of going so far.”
With this he put his hand in his pocket, and pulled out five curiouslooking beans. ” What do you call these ?” he said.
” Beans,” said Jack.
” Yes,” said he, ” beans ; but they’re the most wonderful beans that ever were known. If you plant them overnight, by the next morning they’ll grow up and reach the sky. But to save you the trouble of going all the way to market I don’t mind exchanging them for that cow of yours.”
-"Günaydın," dedi kasap. Jack, -"Günaydın, efendim," diye cevapladı. -" Nereye gidiyorsun ?" dedi kasap. -"İneği satmak için pazara gidiyorum." Kasap, -"Seninle tanıştığım için şanslıyım," dedi. "Kendini o kadar uzağa gitme zahmetinden kurtarabilirsin." demesiyle elini cebine attı ve beş tane tuhaf görünüşlü fasulye çıkardı. "Bunlara ne dersin?" dedi. -"Fasulye," dedi Jack. "Evet," dedi, "fasulye; ama onlar bilinen en müthiş fasulyelerdir. Onları bir akşam ekersen, ertesi sabah büyüyüp göğe ulaşırlar. Ama seni pazara kadar gitme zahmetinden kurtarmak için onları senin o ineğinle değiştirmekten çekinmem."]
” Done !” cried Jack, who was so delighted with the bargain that he ran all the way home to tell his mother how lucky he had been.
-But, oh ! how disappointed the poor widow was
When he broiight them home to,his mother, instead of the money she expected for her nice cow, she was very vexed and shed many tears, scolding Jack for his folly. He was very sorry, and mother and son went to bed very sadly that night ; their last hope seemed gone.
" Tamam !" diye bağırdı Jack, pazarlıktan o kadar memnun kaldı ki, annesine ne kadar şanslı olduğunu söylemek için eve kadar koştu. Ama ah! zavallı dul kadın ne kadar hayal kırıklığına uğrayacaktı. Onları eve, güzel ineği için beklediği para yerine annesine götürdüğünde, annesi çok kızdı ve aptallığından dolayı Jack'i azarlayarak çok fazla gözyaşı döktü. Çok kötü oldu ve o gece anne ve oğul çok üzgün yattılar; son umutları gitmiş gibiydi.] At daybreak Jack rose and went out into the garden. "At least," he thought, " I will sow the wonderful beans. Mother says that they are just common scarlet-runners, and nothing else; but I may as well sow them." So he took a piece of stick, and made some holes in the ground, and put in the beans. That day they had very little dinner, and went sadly to bed, knowing that for the next day there would, be none ; and Jack, unable to sleep from grief and vexation, got up at day-dawn and went out into the garden. [Gün ağarırken Jack ayağa kalktı ve bahçeye çıktı. "En azından" diye düşündü, "Harika fasulyeleri ekeceğim. Annem onların sadece sıradan kırmızı fasülyeler olduğunu ve başka bir şey olmadığını söylüyor; ama onları ekebilirim." Bunun üzerine bir parça çubuk aldı ve yerde birkaç delik açtı ve fasulyeleri ekti. O gün çok az yemek yediler ve üzgün bir şekilde yatağa gittiler. ertesi gün hiçbir şey olmayacağını; ve uyuyamayan Jack keder ve sıkıntıdan, şafak vakti kalktı ve evden dışarı bahçeye çıktı .] What was his amazement to find that the beans had grown up in the night, and climbed up and up till they covered the high cliff that shel- tered the cottage, and disappeared above it! The stal. had twined and twisted themselves together till they formed quite a ladder. " It would be easy to climb it," thought Jack. And, having thought of the experiment, he at once resolved to carry it out ; for Jack was a good climber. However, after his late mistake about the cow, he thought he had better consult his mother first. [Fasulyelerin bahçede büyümüş olduğunu görünce nasıl şaşırdı? Kulübeyi koruyan yüksek uçurumu kaplayana ve üzerinde gözden kaybolana kadar sarılmış iki büklüm olmuştu ve tam bir merdiven oluşturana kadar birbirlerine sarılmışlar. Jack, "Ona tırmanmak kolay olur," diye düşündü. Ve bunu düşündükten sonra, hemen devam etmeye karar verdi. çünkü Jack iyi bir tırmanıcıydı. Ancak geç de olsa yaptığı hatanın farkına vardı. İnek konusunda önce annesine danışmasının daha iyi olacağını düşündü.] devam edecek....
Jack and the Beanstalk